21 Mart 2016 Pazartesi

Kırık Kalpler Klübü

Bir yel esti iz bıraktı gönlümün yelesine,
Alev alev yandı bütün masum hayallerim,
Cemreler gönlümü rahatlatmaz oldu,
Hakettiğimiz şey marifet sayıldı günümüze,
Ceren vakti inledi bütün selalar kıblede,
Söndü okkalı minarenin 21.kubbesi,
Susmaz oldu acı kat kat titretti,
İl ayda olsa yaşanmaz bir çatı üviyetim,
Seneler harp eder şafağın dalgasında,
İndirir beyaz perdeyi gökten yerlere,
Çeker asaleti bütün akvamlardan,
Sükut türer dudaklarımın kasvetinde,
Hasretin mahşeri ulaştı yine kabrime,
Türedi berrinlerin o şehveti mabedde,
 Hasat vakti yaklaştı tarlamın çemberine,
Al ey namını yürü burdan gaflet,
Vakit doldu 24 ün şafağında,
Kovulduk arz-u halimizle o cennetül bahçeden,
Semaver yaktık bitmeyen çayımıza,
Üzüldük her olan kübranın mahkemesinde,
Sürülerce duygu yaktık vicdansız kafeste,
Zamanın 25'i parlatır siyahın akını,
Garip bir mısranın çınlayan sesleri,
Hatırlatır bize o bitmeyen ecelleri,
 Yok oluşun hazzı sarar çehreyi,
Süzülür ahengiyle timsal kara zırha,
Kalp denen yetim ağlar köşede,
Zebani külfeti dokunur saadetine,
Efrahim parladı bu üzgün surete,
Kalkan olduk yıkılan o ahşaptan kalelere,
Topladık arşın yekün mizahını kedere,
Sürüldük artık  arzın iplemez karakterine,
Rol ürettik disiplinsiz yaslı dizginlere,
Üfledik son darbenin garibesine,
Ve parçaları topladık ahirin zirvesinde,
Unutmadık arşın o parıldayan sadakatini,
Yaşattık içimizde yaşanmamış  baharların mazisini ...

Sevginin Karanlığı

Bir mart gecesi yeniden doğdum,
Ay ışığı parlattı silüetimi,
Esen soğuk hava dindiremedi gönlümü,
Sen en uzak diyarlarda bir gül,
Ben ise garip çöllerde beşer,
Kıvama gelen gözlerimde süzüldü,
Kalbime düşen korun silintileri,
Zaman durdu ve çakıldı keder yine,
Savruldum yine hayallerin beşiğine,
İzah edemem kendimde ki kaybı,
Durduramam içimde akan aşkı,
Sindiremem kayıp ezgilerin sabahını,
Küsüyorum kendimin yıkık burçlarına,
Uçuyorum kanatsız hayallerime,sayıyorum sona yaklaşan ömrümü,
Kimliksiz kaldım trafomun ışığında,
Tırmalıyor acının akıl almaz nikotini,
Boğazlıyor dudağımda kalan nükteleri,
Soruyor aklım kifayetsiz bedenime,
Sevmek ölümden bile kat kat beter,
Ölümse bu yolda körpe bir değer,
Fedailik vakti gelen duygusal sapmalara karşı,
Dikkat et vurur seni acımasız hissizlik,
Mabed aşina olur kayıp veren canına,Sığınır o fayda etmez hatıralara,
Gelir uğultunun ürpetisi sol yanına,
Kavuşmak ütopyatik bir musalla olur hayatına,
Susar en ince hazların karanlıkta,
Söylenir sallanan bir kavak ağacının yaprağı,
Düşenlerin gününde ip salar kuyulara,
Unutmaz artık acının mevkisini,
Sislenir vurdum duymaz mizahta,
Karamsarlaşır aydınlığın çapında,
Söz verir kururken toprağın hayasızlığına,
Son vakti kaldır şu örtüyü,
Hadi hasret yıprat artık sineyi,
Bitir son darbenle kaynayan sessizliğimi ...

4 Mart 2016 Cuma

Hür-i Hayat

Bir gecenin kavli vakti doğan bu müebbet,
mihrimah zamanı bıraktı beni ecelin azrailine,
her gün bir baş gitti gönlümün sarayında,
duvarlarında acı,hüzün ve bir çok kez keder,
kibrit misali yanan bu ömrümün portresi çarpar gözüne,
bir cellat misali katleder  beşeri  oyunları,
azap çekme vaktidir hayatın kudretli fırtınasında,
dert büyük gelse bile bu dar şehvetli kalbime,
kaftan biçmiş aklımın küçük tevazuları,
sustururlar isyan eden bu arz-u halimi,
perçemlenmiş  olan ruhum sığmaz dar külfetine,
bağlı kalamaz bu cihanın zevkli mülkiyetine,
daldırır engin yangınların matine vakitlerine,
bitirir artık gelen akıntının yuvasını,
kapatır bütün insevi hazların kapılarını,
doldurur içini mananın en kudretli aşkıyla,
sindirir bunu bütün kelam-ı akvamıyla,
merhaba der şükrani aydınlık zeminlere,
süzülür bir hür kuşun zerafeti gibi,
muhasara eder şehadetin en büyük zevkine,
doğrulur artık zinhar kıblenin secdesine …

Küfrani Evvel

Zaman kırıcıların seraplarında buldum yeşeren tarlamı,
inzibata tutulmuş hayalperest karakterlerin sokağında,
çabaladım o dimdik duran üviyetsiz duygulara karşı,
vakit denizinin girdabında bıraktım kimsesizliğimi,
bir boşluk oluşturdum kalbimin ‘tac mahalinde’
koşturdum sonu gelmeyen vagonların raylarında,
yandım bir güneş gibi karanlığın dibinde,
git gel’ler yaşadım ütopyatik kefenimde,
ve doğdum ankanın karanlık güneşi ile cihana,
kestim artık zeminsiz satırların bağlaç ipini,
kum saatini döndürdüm rüzgarın şiddetine karşı,
ahir artık sarmayı bırakıp yuttu ileriye olan ışıkları,
çıta yükselen karanlığın mihrabında bir geniz,
kokusu ise gülün en kat harman beşeri,
işte yıl’ışıkların perdelerini aralıyor kader,
karanlık artık gösteriyor içinde ki neşeyi,
ruh-i zemin kaskatı kesiliyor  bu hasrete,
saklanan iyilik doğuyor karanlık zevcesinden,
ve parlıyor ışıkların yozlaşmış haline,
kötülük ile anılan namı yükseliyor arşa,
ve aydınlatıyor karanlığın güneşi akvamı,
‘Eh’ gaflet sükut ol bu kudrette,
hayal perdemi araladın artık şehvet,
mülküm pir’i apdal sultan han sultan,
gözlerimse karanlıktan aydınlanan kör bir düğüm,
gönlüm serdar-ı ekrem  yıl’ışık diyarlarda,
geliyor ahirin hesap vakti gerçek adalette,
başlıyor geri dönüşün zelzesi ey küfrani evvel ….